Hamas’ın Kuruluşunda İsrail Faktörü - Bahadır DİNÇER
Bütün dünyanın gözü önünde Gazze’de yaşanan son gelişmeler vicdanı olan herkesi derinden yaralıyor. Onlarca masum ve sivil İsrail’in akıl almaz saldırıları neticesinde ölürken harekete geçmesi gerekenler nedense suskunluğu tercih ediyor. ABD’nin, BM’nin, AB’nin ve özellikle Arap ülkelerinin sessiz kalışı ve İsrail saldırılarının nedenleri ve hedefleri bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de tartışılıyor.

Hamed, Al ittihad, 27 Mayıs 2002,
Bu yazımızda son günlerde yaşanan gelişmeleri analiz etmekten ziyade dikkatleri değişik noktalara çekmek ve güncelin ötesinde biraz geriye giderek Hamas-İsrail meselesini farklı açılardan ele almak istiyorum. Filistin topraklarında ve genel anlamda Ortadoğu coğrafyasında radikalizmin hız kazanmasının altında yatan bir çok neden var. Ancak şu da bir gerçek ki, radikalizmin özellikle Filistin topraklarında yayılmasına ve hareketlenmesine destekte bulunan bir diğer önemli faktör de İsrail. Uzun vadede istenilen hedefe ulaşamamış olsa da, İsrail, milliyetçi hareketleri boğmak amacıyla İslamcılığı yani Hamas ve Hamas benzeri birçok örgütü kuruluş ve gelişim aşamalarında desteklemişti. İsrail, ilk başlarda İslamcı hareketleri fazlaca önemsemiyordu. İlerleyen yıllarda İslamcılığı laik Filistin milliyetçi hareketlerine karşı dengeleyici bir güç olarak dahi görmüştü. İsrail’e göre FKÖ’de ayrılıklar yaratmanın yolu İslamcı yeni gruplar oluşturmaktan geçiyordu. Çünkü Soğuk Savaş’ın SSCB-ABD rekabetinde Filistin direnişinde de Marksist ekollerin etkisi büyüktü. Ayrıca bazı Hıristiyan Araplar da FKÖ’ye destek veriyordu. Filistin davasında İslamcı renkler arttıkça Marksistlerin, diğer laiklerin ve Hıristiyan Arapların Filistin direnişlerindeki desteklerinin azalması umuluyordu. Bu çerçevede İsrail, Hamas’ı FKÖ’ye karşı dengeleyici bir güç olarak gördüğünden başlangıcında belli bir ölçüde desteklemişti.[1] 11 Ocak 1993 tarihli El Arap gazetesi, Hamas örgütünün kurulmasına müsaade eden kişinin, İsrail hükümetinin Gazze’deki askeri valisi olduğunu yazıyor ve asıl hedefin FKÖ’yü bölmek olduğunu ileri sürüyordu.[2] Bu hiç de şaşırtıcı değil. ABD ve İsrail kendi menfaatleri doğrultusunda İslamcı radikal hareketlerin gelişimini bir noktaya kadar desteklemişler ve bu örgütleri cesaretlendirmişlerdi. İsrailli liderler bunu Filistin toplumunu bölmek ve FKÖ’yü zayıflatmak için yapmıştı. Nitekim İsrail, 1987’den itibaren Hamas’ın teşkilatlanmasına, gösteriler yapmasına ve fonlar toplamasına izin vermişti.[3] Diğer bir deyişle Hamas aslında klasik Arafat milliyetçiliğine alternatif İslamcı bir örgüt olarak İsrail’in desteğiyle, Arafat’ın etkinliğini azaltmak için ortaya çıkmıştı.[4] Hamas’ın kurulması FKÖ’nün milliyetçi laik yapısına militan İslamcı bir oluşum olarak alternatif bir zemin sağlamıştı.[5] Hamas’ın kuruluşu aşamasında İsrail faktörünü bu şekilde açıklamak gerekir. Ancak İsrail’in Hamas’ın gelişmesinde ve desteğini arttırmasında dolaylı etkisi de yadsınamaz bir gerçek.
Hamas’ın Gelişiminde İsrail’in Dolaylı Etkisi

Özellikle son dönemde İsrail’in Filistinli militanlara karşı düzenlediği askeri operasyonlarda sivillerin de ölmesi, bir çok kesim tarafından şiddetle eleştirilmekte. Örneğin Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas, 2006 Haziranında İsrail’in hava saldırılarında sivillerin de ölmesinin ardından yaptığı açıklamalarda ‘İsrail’in bu yaptığı devlet terörüdür. Bu devlet terörü bizi sarsmayacaktır’ diyerek İsrail’i suçlamıştı.[6] 2006 Haziranında yaşananlar hatırlanıldığında İsrail’in mantığını ve algılamalarını hiç değiştirmeden yoluna devam ettiği net bir şekilde görülebilir. Terörist faaliyetlerde bulunduğu gerekçesi ile dünyanın terörist örgütleri listesinde bulunan Hamas, İsrail’in terör uyguladığını en çok savunan kesimlerin başında geliyor. Hamas’ın Siyasi Büro Şefi Halid Meşal, Ürdün’deki suikastten kurtulduktan kısa bir süre sonra 15 Ekim 1997’de Birleşik Arap Emirlikleri’nin El Haliç isimli gazetesine verdiği demeçte İsrail’i terörist olmakla suçlamaktaydı: Soru: ... Tel Aviv ve Kudüs’te pek çok otobüse bombalı intihar saldırıları düzenlendi. Bunlar için ne diyeceksiniz? Meşal: ... Biz silahlarımızı sivillere doğrultmuş değiliz. Adamlarımız sokağa sivil öldürmek için çıkmıyor. Fakat Siyonist düşman halkımızı savaşın her türlüsüne yöneltmek için adeta baskı yapıyor. Örnek vereyim: Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te Yahudi yerleşim bölgelerinde 300 binden fazla Yahudi yaşıyor. Bunların hepsi de silahlı. Çocuklarımızı ve sivil Filistinlileri öldürüyorlar. Halkımız ekonomik blokaj altında yaşamaya çalışıyor. Beş binden fazla Filistinli genç İsrail hapishanelerinde işkence altında. İlaç yok, sağlık ve eğitim hizmetleri yetersiz. Bu durumda siz nasıl olur da bizim sivillere saldırdığımızı söyleyebilirsiniz? Dünya önce İsrail’in yaptıklarını görsün. Asıl terörist onlar’[7](Bu açıklama yaklaşık on yıl önce yapılmıştır ancak Hamaslı yetkililerin son günlerde verdiği demeçlerle paralellik arz etmektedir.) Bu noktada İsrail’i eleştirenler yalnızca Filistinliler değil. İsrail içersinden de ağır eleştiriler yıllardır gelmekte. İsrail’in ‘çocuk katili’ olduğunu dile getiren İsrailliler, uzun yıllardır tepkilerini ortaya koyuyorlar. Öte yandan dünya kamuoyu da bu olayları kınıyor ve İsrail’in hata yaptığını ifade ediyor. Özellikle, hatırlanacak olursa El Aksa İntifadası esnasında İsrail’in izlediği askeri taktikler ve bu taktikler neticesinde uygulanan operasyonlar birçok kesim tarafından ‘devlet terörizmi’ kapsamında ele alınmıştı. İsrail’in Ben Gurion Üniversitesi’nden Yahudi sosyolog Dr. Lev Grinberg, İsrail tarafından gerçekleştirilen bu eylemleri devlet terörü olarak değerlendirenlerden yalnızca birisiydi. Grinberg, ABD’nin, İsrail’in devlet terörizmini ‘nefsi müdafaa’ olarak algıladığını, ancak Filistinliler tarafından bireysel olarak gerçekleştirilen eylemleri ise terörizm olarak değerlendirdiğini söylemiş, aradaki ufak farkın ise İsrail eylemlerinin bizzat liderler tarafından (Ariel Şaron, Benjamin Ben Eliezer, Shimon Peres, Shaul Mofaz) yönlendiriliyor olmasına rağmen Filistinlilerin uyguladığı bireysel eylemlerin Arafat’ın bilgisi haricinde meydana geliyor olması olarak açıklamıştı.[8] Diğer yandan İsrail’in eski Milli Eğitim Bakanlarından Shulamit Aloni de 29 Temmuz 2005 tarihinde Kul El Arap gazetesine verdiği demeçte, İsrail’in savaş suçları işlediğini, Ariel Şaron’un adalet önüne çıkarılması gerektiğini dile getirmişti. İsrail’in insanlığa karşı suçlar işlediğini de belirten eski bakan, İsrail’in terörist faaliyetler noktasında Filistin’den daha kötü bir duruma geldiğini söylemişti. Ortadoğu’nun en güçlü ordularından birine sahip olmasına rağmen İsrail’in halen ‘kurban rolü’ oynamasına ve bunun da ABD tarafından onaylanıyor olmasına şaşırdığını dile getiren eski bakana göre İsrail, Mussoli’nin yolunu takip etmekteydi. [9] Steve Bell, The Guardian 3/23/2004

Gerek Filistin topraklarında gerçekleştirilen askeri operasyonlarda, gerekse Filistinli liderlere yönelik gerçekleştirilen suikastlar esnasında sivil halkın da ölmesi, bir çok kesim tarafından insan hakları ihlalleri olarak da görülüyor. Örneğin 1982’de FKÖ Beyrut’ta iken Yaser Arafat’a yönelik düzenlenen saldırıda binanın yıkılması sonucu tam 200 sivil hayatını kaybetmişti. Lübnan’dan Tunus’a geçen Arafat’a burada da saldırı düzenlenmiş ve bu saldırıda da 1985 yılında 73 kişi ölmüştü.[10] Aslında devlet öncesi Filistin topraklarındaki Yahudi çetelerinin yaptıkları bir yönüyle halen devam ettiriliyor. Gerek açık seçik yapılan hukuk dışı saldırılar, gerekse hata yapılmış gibi lanse edilen bir çok faaliyet söz konusu. Bir Yahudi olan Pulitzer ödüllü gazeteci yazar Richard Ben Cramer, İsrail Nasıl Kaybetti adlı kitabında, ülke içi kontrol noktalarındaki eziyetlerden tutun da, İsrail askeri birliklerinin Filistinli liderleri dünyanın gözü önünde, yasa dışı bir şekilde öldürmesine kadar bir çok yasal olmayan faaliyetin mevcut olduğunu kitabında verdiği örneklerle bir bir anlatıyor.[11] Ona göre Filistinlilerin aşağılanarak hor görülmesi de aslında bir nevi psikolojik saldırı. İsrail’in Filistin’in vergi gelirine el koyması ve sınır geçişlerindeki sınırlamalar da devlet terörü kapsamında değerlendirilebilecek unsurlar. En başta 2004 yılı içersinde Hamas liderlerine yönelik düzenlenen suikastlar, anti-terör kapsamında uygulanan, ancak aslında terörden pek farkı olmayan uygulamalar olarak algılanıyor.[12] Örneğin İsrail’in terörist olduğu iddia edilen Filistinlilere, herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın, suikastlerde bulunması, İsrail Barosu’nun İnsan Hakları Komitesi tarafından 2001 yılında ‘savaş suçu’ olarak nitelendirilmişti.[13]

İsrail bu aktiviteleri terörü durdurmak adına yaptığını söylerken Hamas, İslami Cihat ve El-Fetih’e bağlı silahlı gruplar intihar saldırılarını farklı saiklerle yapıyor. Prof Dr Alon Ben- Meir’e göre Hamas ve İslami Cihat barış sürecini durdurmak ve İsrail’i politik anlamda bitirerek yerine İslami bir devlet kurma amacıyla yaparken, El-Fetih’in silahlı kanadı El-Aksa Şehitleri Tugayı (İsrail’in varlığını kabul etmiştir) İsrail’i Batı Şeria ve Gazze’deki topraklarından çıkararak yeni bir Filistin Devleti kurma amacıyla yapıyor.[14] Karşılıklı terör faaliyetleri İsrailli insanların psikolojilerini de artık paranoya derecesine ulaştırmış durumda. İsrail sınırlarından geçişlerdeki inanılmaz derecede kapsamlı kontroller bunun sadece bir göstergesi.[15] Aslında bunun manası şudur; ‘saldırıyorsanız, korkarsınız’. Diğer bir deyişle İsrail kendi ektiği şiddet tohumlarının karşısında sıkıntılar yaşıyor. Zira sosyal ve ekonomik anlamda kötü koşullara, terörizme ve insan hakları ihlallerine yol açan İsrail’in bu işgali, Filistin içinde milliyetçi ve dinci gerilimi tehlikeli boyutlara tırmandırmış bulunuyor.[16] Bu noktada ünlü Ortadoğu uzmanı Alon Ben Meir’in ‘The Last Option’ adlı son kitabında dile getirdiklerine bakmakta fayda var. Ben Meir kitabında İsraillilerin temel kaygılarının kendilerini şiddetten nasıl koruyabilecekleri olduğunu söylüyor. Asıl problemi ise bu haklı kaygıyı giderme adına alınan önlemlerin (Filistin toprakları içinde teröristleri yakalamak için gerçekleştirilen operasyonlar, yol kontrol noktalarının ve duvarın inşası, Filistin otoritesinin kontrolü altındaki bazı yerlerin yeniden işgali) işe yaramaması ve iflas etmiş olması olarak görmekte. Bu tür önlemler intihar saldırılarını durduracağına ya da azaltacağına Filistinliler arasında çaresizliği ve endişeyi çok daha ciddi boyutlara taşıyor. Şiddet duracağına, bu önlemlerden ötürü daha da yoğun hale geliyor. Dolayısıyla bütün bunlar her iki taraftaki radikallerin ekmeğine yağ sürüyor.[17] Osman Bahadır Dinçer: USAK Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Uzmanı 7 Ocak 2009 bdincer@usak.org.tr [1] Alain Gresh ve Dominique Vidal, The New A-Z of The Middle East, (Londra: I.B. Tauris, 2004), s. 108. [2] Faik Bulut, İslamcı Örgütler, (İstanbul: Tüm Zamanlar Yayıncılık, 1994), s.239 . [3] Marvin E. Gettleman ve Stuart Schaar, The Middle East and Islamic World Reader, (New York: Grove Press, 2003), s. 287. [4] Stephen, Schwartz, Two Faces of Islam Saudi Fundementalism an Its Role in Terrorism, (New York: Anchor Books, 2003), s. 181. [5] John L. Esposito, Unholy War Terror In The Name of Islam, (New York: Oxford University Pres, 2002), s. 95. [6] ‘Abbas accuses Israel of state terror’, El Cezire, 14 Haziran 2006. http://english.aljazeera.net/NR/exeres/8E724927-E0BC–4168-916A-6D5F75E142A8.htm [7] Murat Erdin, Düşünceleri, örgüt yapıları ve eylemleriyle Hizbullah ve Hamas, (İstanbul: Sarmal Yayınevi, 1999), s. 107. [8] Lev Grinberg, ‘Israel's State Terrorism’, Tikkun Magazine, 1 Nisan 2002, http://www.commondreams.org/views02/0401-04.htm [9] Roee Nahmias, ‘Israeli terror is worse’, Yedioth Ahronoth, 29 Temmuz 2005, http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3119885,00.html [10] ‘Arafat: End of a charmed life’, BBC, 12 Kasım 2006. http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/4007159.stm [11] Bu konu hakkında daha detaylı anlatım ve bilgi için gazeteci yazar Richard Ben Cramer’in ‘İsrail Nasıl kaybetti’ adlı eserine bakılabilir. Yazar bu kitabında detaylara yer verip, bizzat kendi gözlemlerini de aktararak gerek İsrail’in gerekse İslamcı militanların işledikleri suçlara değinmektedir. Objektif bir titizlikle hazırladığı kitabında yazar her iki tarafın da ısrarla devam ettirdiği olumsuz faaliyetlerini anlatmaktadır. [12] Todd Sandler ve Walter Enders, The Political Economy of Terrorism, (New York: Cambridge University Press, 2006), s. 28. [13]
Roana Carey ve Jonathan Shainin, The Other Israel: voices of refusal and dissent, (New York: The New Pres, 2003), s. 3. [14] Ibid, ss. 13-14. [15] Bahadır Dinçer, ‘Korkuyla Yaşamanın Adı: İsrail’, USAK Stratejik Gündem, 3 Kasım 2006 http://www.usakgundem.com/yazarlar.php?id=470&type=19 [16] Bülent Aras, Filistin-İsrail Barış Süreci ve Türkiye, (İstanbul: Bağlam Yayıncılık, 1997), s. 49. [16] Sedat Laçiner, ‘Israeli style in combatting against terrorism’, Journal of Turkishweekly, 20 Temmuz 2006. [17] Alon Ben-Meir, The Last Option, (New York: The New |